Aralık 06, 2013

bir konulu otobiyografi: hormon, duygusallık, mantık

ben epey küçük sayılırken henüz 14 15 yaşlarımdayken ortaokulun bittiği gün bir çocuk elimi tutmuştu. sonra bir kez buluşmuştuk onunla onların sitesinin bahçesinde. çocuğun adını bile hatırlamıyorum.

bu yaşanmadan yıllar önce ben henüz 5 6 yaşlarımdayken annemin ve babamın arkadaşı olan bir çiftin çocuğuyla perdenin arkasına saklanır öpüşürdük. hatırlayamıyorum cinsel organlarımız olaya dahil miydi yoksa değil miydi.

bir kaç yıl sonra mahalleden bir çocuğa -benden bir iki yaş küçük bir çocuktu- türlü yalanlar söylemiş ve uzun süre onunla öpüşmeyi ve bir nevi sevişmeyi başarmıştım. çok güzeldi. sarı küt saçları yeşil kocaman gözleri vardı ve onu o sırada daha çocuksu adlandırsam da farklı bir boyutta olduğumuza ve gerçek benim o boyuttayken yaptıklarımızdan haberi olmadığına yani mahallede gördüğü benim bu olanları bilmediğine inandırmıştım. daha sonra ailesine ne söylediyse babası günlerce ağzıma sıçmak üzere yolumu gözlemişti ve annesi de annemin yeni doğan bebekleri için aldığı hediyeyi kapımıza bırakmıştı. annemin bu olanlardan hiç haberi olmadı. hala oyun oynarken kavga ettik ve onun salak ailesi buna tepki gösteriyor sanıyor-sanırım. kirada oturuyorlardı. daha sonra durumları düzelince daha güzel bir eve taşındılar.

bundan bir yıl kadar sonra hala ilkokuldayken en yakın arkadaşımın evine gitmiştim okul çıkışı. yere serilmiş sofrada yemek yiyorduk o ve ailesiyle. bi anda bizden bir yaş küçük olan erkek kardeşinin bacak arasına takıldı gözüm. bi an "onun çükü var" dediğimi hatırlıyorum içimden. çok acayipmiş gibi gelmişti o an. o çocukla hiçbir şey yapmadım.

sonra okul değiştirdim. annem çok parlak bir öğrenci olduğuma ve eski okulumda harcandığıma inanıyordu. iyi olduğu söylenen bir okula geçtim. eski okulum köy kasaba arası ve yeniye kıyasla daha küçük bir yerdeydi. yeni okula 5.sınıfta geçtim. hem herkesin hormonlarının hızlandığı yaşlardı hem de ortam eskisinden farklıydı. teşhir sevgim o zamanlar başladı sanırım. mini etek giymeye hep bayılırdım ama bunun üzerine fanteziler kurmaya o zaman başladım. artık giysilerin amacı ve yöntemi değişmişti.

ne hikmetse hep sevilen bir öğrenci ve arkadaştım. içimden hem hormon hem iyi niyet birlikte fışkırıyordu. bir yandan dar süper mini eteğim ve dar gömleğimle ortalıkta gezinmeye bayılıyor diğer yandan herkese ultra iyi davranmazsam çok lanet bir insan olurmuşum gibi hissediyordum. okuldaki en fakirle en zenginle bir fiziksel rahatsızlığından dolayı en yavaşıyla hiperaktivitesinden yerinde duramayanıyla küçüğüyle büyüğüyle öğrencisiyle öğretmeniyle herkesle aram çok iyiydi. öyle ki obabaşı seçilme hikayem şöyleydi: seçim yapılacakken tüm izciler elbette benim obabaşı olacağımı seçime gerek olmadığını söylemişlerdi.

aynı yıl bayıldığım biri gidiyor diye hiçbir yakın arkadaşımın gitmediği şehir dışı gezisine gitmiş ve otobüste çocukla oynaşmıştım. diğer yandan da benden hoşlanan izci arkadaşım üzülmeden onu nasıl reddedeceğimi bilemediğim için ağlayarak ama elbette nezaketime yaraşır şekilde izin isteyerek toplantıdan çıkmıştım. duygusal ve cinsel hormonlarım hep böyle son derece yüksekti yani.

gezide oynaştığım çocukla sevgili olmak peşinde değildim. aslında iki taraf da çok hoşuma gitmesine rağmen arkadaşlarımın arasını yapmak ama sevgililik için çok küçüğüz kafası yaşayan bendim. yine de sevgili olmaları için aracı olduğum iki tarafı da izlemelere doyamazdım. bu gezideki çocuğun benden tahrik olması hoşuma gidiyordu sadece. o yaşlarda herkeste olmayan süper mini eteğimin hakkını veriyordum ben de.

zaman geçmeye devam etti. lise başladı. o zamanlar öğretmen olmak istiyordum. yatılı bir öğretmen lisesi kazandım. ilk sene hormonlarım beni tahrik işlerine bulaştırmadı. ergenliğimin coşkusuyla çok tarz olmak peşindeydim. annemin diktiklerinin ve kıvırcık saçlarımın da etkisiyle bunu başarmıştım. bu yatılı okulda tahrik mevzusu bitmişti. formamızı okul veriyordu. ne kadar kıvırsan da ortalama bir etek boyu ve 3 beden büyük gelen gömleklerle onun dışında da genellikle pijama içinde geçiyordu zaman. dostluk kardeşlik içinde bir yıl geçti. ikinci yıl okula gelen bir çocukla birbirimize aşık olduk. el ele tutuşunca çıldırıyorduk. öğle arası yemek yemeyip boş sınıfta el ele tutuşmak en büyük fantezimizdi. bel altına inmeden sabaha kadar konuşur. sabah gündüzlü olan sevgilim okula gelince telefonu kapardık. tenefüste bakışmak ve öğle arasında el ele tutuşmakla aylar geçti.

bir gün derslerden sonra arka merdivende yine el ele tutuşuyorduk. artık 16 yaşıma gelmiştim. ilk öpüşüm o gündü. boyu benden hayli uzun olduğundan ben üst basamaktaydım. tam gidecekken minik bir muck şeklinde öpüştük. utandık ve bir şey demeden ben birazdan başlayacak etüt saati için sınıfa gittim o evine gitti. bütün vücudum elektrik çarpmış gibiydi. oha! öpüşmek böyle bir şeydi demek. sonra zaman zaman öpüşlere devam ettik.

zaman geçti. başka insanların hakkımda çıkardığı dedikodulara kanan sevgilim benim ilerde orospu olacağımı söyledi. tanrım! orospuluk ne kötüydü. nasıl bana böyle bir şey söylerdi. ayrıldık tabii bu arada. zaman geçmeye devam etti. mutsuzdum ama bana hakaret(!) ettiği için barışmaya meyilli değildim. gel gelelim öyle olmadı. aynı tiyatro oyununda oynuyorduk. rolüm orospuluğumu kanıtlarcasına bar kızı idi. orospuydum ama seviyordum. konuşmasak da onu görebildiğim için tiyatro çalışmalarını iple çekiyordum. haklı oldukça hep iyi şeyler yaşayacağıma inancım tamdı. gelip bana söylediklerinden utandığı ve pişman olduğu temalı bir konuşma yaptı. hemen sarıldım. duygusal bir insandım kötü bir şey sanmaya başladığım orospuluğuma rağmen.

orospu, duygusal ve her şeye rağmen mantıklı bir insandım. lisenin 3. yılında sevgilimin beni üzeceği ve onunla beraber olmaya engel olamayacağım düşüncesiyle okul değiştirip ailemin de olduğu şehre nakil aldırdım.

ve yine ilham gelir de yazarım belki diye umarak bu yazıyı sizinle paylaşmaya karar verdim.