Ağustos 30, 2014

Ayrılmamak için ot için!


Yaşımız tam gelinlik yaşlara gelince 2 güne bir bi arkadaşımız evleniyor. Diğer yandan her gün bir aile içi sorunla karşılaşıyoruz. Dünyanın öbür ucunda da böyle, kendi evimizde de durum böyle. Peki ne olacak? Yok mu çözümü?

Bunları düşünürken Play Tuşu'da bir haberle karşılaştım. Şöyle diyordu:

"90’ların sonunda başlayan araştırmada 634 evli çifti 9 yıl boyunca yakın markaj incelemeye alan Yale University, University of Buffalo ve Rutgers’daki bir grup araştırmacı, çiftlerin ayda üç kez veya daha fazla ot içtiği takdirde daha mutlu bir evliliğe sahip oldukları kanısına vardı."
ayrılmamak için ot

Haberin sonuna ekledikleri gerzo bir cümleden ötürü kınıyorum kendilerini o ayrı.

Ot içen çiftler daha uyumlu oluyorlarmış. Şiddet ve geçimsizlik daha az görülüyormuş. Tabi bu her gün içilirse aşırı mutlu olunur demek mi? Hayır.

Yani herkesin kendi bileceği iş. Benden söylemesi.

Ağustos 26, 2014

Denize çiş yapalım mı?

Yıllardır utana sıkıla yaptığımız çişi rahat rahat bırakabileceğimize dair bi bilgi aldım ve sizlerle de paylaşmak istedim. American Chemical Society tarafından yapılan açıklamayı şöyle özetleyebiliriz.

1. Çişimizin çoğu su
2. Çişteki üre okyanustaki kum tanesi kadar
3. Deniz hayvanları bizden bilmemkaç kat fazla işiyor

Bu özet fazla özet olmuş derseniz de şu videoyu izleyebilirsiniz.


Ağustos 21, 2014

Öpmek ve ölmek



- Ölmüş mü?
- Ölmüş galiba...
- Yok, yok... Nefes alıyor sanki.
- Ambulans gelse hemen!

Etrafında onlarca insan olmalıydı. Yoksa bu kadar sesin çıkması hiç kolay değildi. İyi de kimdi bu insanlar?

Hiç öpmemiş ve öpülmemişti. Öpüşmeden ölmek istemediğini fark etti. Şimdi biri eğilse ve öpse onu dudaklarından... O zaman rahatça ölebilirdi ama şimdi değil. Öpülene kadar değil. "Susun!" diye bağırmak istedi, dudaklarının ve sesinin kontrolü kendinde değildi. Et parçası gibi duruyordu vücudu olduğu yerde. 

Sahi neredeydi şimdi?

Bu et parçasını hissetmiyordu. Sahiplenemiyordu kendi vücudunu. Biliyordu sadece, bu sesleri duyuran kulaklar yerde öylece uzanan et parçasına aitti. Et neredeyse oradaki sesleri duyabilirdi sadece.

Kendi ses tonunu düşündü. Hatırlayamadı. Sadece hiç öpüşmediğini hatırlıyordu. Bir de gözünün önüne gelen dudaklar vardı. Kıpır kıpır dudaklar. Gergin ya da büzüşük dudaklar. Uzaktaki dudaklar. Ah! Ne olurdu biri yakınına gelseydi de öpseydi dudaklarını. Öpmemişti. Belki de burada ölüp gidecekti. Hiç öpülmemiş dudaklarını böcekler yiyecekti. Kurtlar çenesinden girip dişlerine toslayıncaya kadar dudaklarında ilerleyecek ve sonra yön değiştirecekti. Öpülmemiş dudaklarının keyfini böcekler sürecekti.