Mart 27, 2015

İçimizde kalanlar

Üzüntü nasıl da fiziksel bir şey. Uzansan tutulacak gibi. Neredeyse görülüyor göğsün içinde. Kalbin bir oyunu olsa gerek. Orada duruyor. Bir şeylerin eksiği ya da fazlası olabilir sebebi. Sevginin fazlalığı mı yoksa sevilenin yokluğu mu? Çok karışık.

Sistem bir kez daha üzdü. İlişkilenişler. Nefret gibi bir şey hissediyorum ilişkilenişlere. Tatlı tatlı sevişlerin önündeki engellerden nasıl nefret etmez insan? Sevişme gibi neresinden baksan güzel bir eylemin önündeki engeller kadar sevmediğim bir şey yok.

Sevişlerini, kendini sevdirişini, fikirlerini anlatışını, gözlerindeki enerjiyi çok özleyeceğim insanlar var. Sesindeki olgunluğu, gülüşündeki çocukluğu, kararsızlıklarını, kararlılığını, nezaketini de çok özleyeceğim onların. Dokunuşunu, bakışlarını, dudaklarını, sırtını, boynunu da çok özleyeceğim.

Tanıdığım en güzel insanların hayatımdan çıkmasını izlemekten başka elimden bir şey gelmemesinin üzüntüsü. Keşke hayatını daha güzelleştirebilseydim, yüzünü güldürebilseydim dediğim insanların yok oluşu. Keşke beraber uzanıp film izleyebilseydik. Sarhoş olunca aynı eve gidebilseydik. Arkadaşlarımızla otururken bir anlık göz göze gelip gülümseyebilseydik birbirimize. Sarılıp boş boş birbirimize bakabilseydik. Aynı battaniyenin altında kitap okuyabilseydik. Kavgalar edip öpüşerek barışabilseydik. Çırılçıplak uyuyabilseydik seviştikten sonra.

Ya da en azından, bi şekilde hayatımda olabilseydiler.

Bu aralar duygusalım, evet. Hem de çok kızgınım bu sisteme. Yalnızlaştıran bu sistem, sevgilerimizi doyasıya yaşamamıza engel oluşunun tadını çıkarıyor. Öylece izliyoruz biz de. Aferin bize.

Mart 21, 2015

Kadın olmaya bayıldığım kadar yoruldum da

Bazıları diyor içinden ya da dışından, hissedebiliyorum; "sabah feminizm, akşam feminizm, yeter be!" O bazılarına sabah akşam (yani hep) kadın olduğumu hatırlatmak isterim. Sabah akşam kadın olmanın ne zor, ne yorucu bir şey olduğunun farkında olmak lazım dostlar. Feminizmi eleştirirken, aşırı bulurken kadınların evde, okulda, sokakta ve bilgisayar başında hep kadın olduğunu ve feminizmin mücadele ettiği erkeklik sorunundan 7/24 muzdarip olduğunu unutmayalım.

Gücünü penisinden alan arkadaşım, yoruyorsun beni. Bulunduğun her yerde sallaya sallaya gezdiğin penis yoruyor beni. O nezaketin ve bana özgürlük sunuşun yok mu? Hele bir de o fırsat kollayıcı feminizm övüşlerin.

Tam mutlu olduğum anda aklıma düşündüğün kurtlar var ya, çürük yerlerinden düşüyor aklıma. Senin çürük yerlerin mutluluğumdan alıkoyuyor beni.

Senin kurtların gece gündüz damladığı için aklıma, sabah akşam feminizm düşmüyor ağzımdan.

Mart 20, 2015

Tango Sevgisi


Tango yapar tango eder tango severiz. 
Çok güzel tango yapamayız ama yine severiz.
Şarap içer, su içer yine tango yaparız.
Kıvır saçlar, düz saçlar birleşir tango yaparız.

Tangoyu yapamasak da severiz,
Bir de kuir olunca daha bir başka severiz.

Kız kıza tango mu olur diyenleri de sahneye bekleriz.

Poz vericiler: Bendeniz (Gizem) ve Damla
Fotoğraf çekici: Feyza Özkefe
Giyim-kuşam ve mekan: Talaria Dance Shoes

















Mart 12, 2015

Tangonun en uç halleri mi bunlar?

Dünyanın en güzel hislerinden biri olabilir tango yaparken hissettiklerim. Peki, şu aşağıdaki türlü tango yapanlar nasıl bir nirvana hissediyor? 

İ-NA-NIL-MAZ


İnsan Kendini Nasıl Sever? 2

Bugün, sistemin yarattığı korkunçlukların bir sebebini protesto ettik. Toplandı birbirini tanımayan bir sürü insan. Yine sistemin attığı gazdı belki bizi gaza getiren. Bilmiyorum. Şu an öyle bir şeyden söz etmeyeceğim.

Konu bir kez daha kendini sevmek. Bundan daha önce de bahsetmiştim. Nasıl sever kendini insan diye. Bundan günlük yaşamımda hep bahsediyorum.

Neyse... Bugünkü eylemin sonrasında arkadaşlarımla bir yere oturduk. Muhabbet ettik, içtik, derdimizi neşemizi konuştuk. Yine konuştukça daha çok sevdik dördümüz de birbirimizi. Çünkü konuştukça sever insanlar birbirini.

Peki insan kendini nasıl sever?

Bütün akşam aklıma bile gelmedi bu. O sırada yanımda olan arkadaşlarımı nasıl sevdiğimi düşündüm hep. Derken, az önce eve geldim. Eve gelirken bi tuhaf hissettim. Çünkü iki farklı insan benim mutlu olmamı istiyordu. Aslına bakarsan olduğum gibi olup, mutlu olmamı istiyorlardı. Ama onları mutsuz etmeden. Buna da neyse, çünkü ikisi de ayrı güzel insanlar. Sadece art arda olması hem ilginç, hem çok güzel.

Sonra eve geldim. Üzerimi değiştirirken gardıroptaki aynada görüntümle göz göze geldim. Üstüne bir de ben dedim; "mutlu ol" diye. Mutlu olmak istiyorum. İnsanların mutlu olmasını istediğim gibi kendimin de mutlu olmasını istedim. Mutlu olmayı salık verdim kendime. İnsanlar aslında çok güzel. Ben onları sevdiğim gibi, o kadar çok sevebilirim kendimi.

Bir ebeveynin çocuğunu sevmesi gibi sevdim kendimin aynadaki görüntüsünü. Nasıl da büyüdüm kendi ellerimde. Nasıl güzel düşüncelerim oldu. Nasıl çok istedim herkesin mutluluğunu. Bu sayede ne güzel bir insan oldum ben. Belki bir kısmı dış etkenlerle ama bunu ben de yaptım. Bunu görmezden gelmek istemedi kendimin aynada bana bakışları. "Aferin sana" dedim kendi kendime. "Sakın bozma bunu." Bütün gün, bütün akşam, hatta yıllardır protesto ettiğim, üzüldüğüm, kızdığım şeyler değiştirmesin bu kendime bakışımı. Baktığımda gördüğüm güzellik bir şımarıklık değil. Kendini sevmenin güzelliğini bir kez daha hissettim.

Kendimi sevmeliyim, herkes sevmeli. Kendini sevecek kadar kendi doğru bildiği, istediği yolda yürümeli gibi geldi. Kendimi sevdim, zor geleceğinden korktuğum için hislerimi bastırmadığım için. Bir yerde dert olursa diye içime atmadığım için. Çenem titrediğinde ağladığım ve çenemi tutamadığımda fikrimi söylediğim için. Küçük bedenime bu kadar fazla sevgi sığdırabildiğim için sebep olduğu zorluklara rağmen.

Gözlerimde gördüm bunun bir şımarıklık değil içten gelen, evlada karşı sevgiye benzer bir şey olduğunu. Aferin sana, diye düşünürken gördüm. Adım adım, milim milim tırmalayarak kabuğunu nasıl özgür bir kadın oldun elinden geldiğince diye düşünmenin sevincini gördüm gözlerimde. Daha gidecek çok yolum olmasının heyecanını fark ederken sevdim kendimi. O yolu gidecek gücü veren dürtünün o sevgi olduğunu gördüm gözlerimde.

İnsan kendini nasıl sever bilemem belki de, ben kendimi böyle sevdim bu gece.

Bundan 3 yıl önce bu konuda düşündüklerim de bazen sevdirir bana kendimi: http://selambengizo.blogspot.com.tr/2011/03/insan-kendini-nasl-sever.html

Mart 08, 2015

Yüz yıl sonra çıkacak kitabımdan spoiler

"İkiye bölünmüş de biri kızgın biri neşeli iki insanmışım gibi hissetmeye alışkınım. Bu memlekette nelere alışmıyor insan!

Daha doğrusu içimdeki neşeyi dışarı yansıtmamam için var olan koruyucu camdan görüyorum dünyayı ve bunun çelişkisi içindeyim sanki. Camın ötesine geçince eleştirdiğim her şeyin içinde korumasız kalacak ve muhtemelen zamanla eleştirdiğim şeylerin farkına bile varamayacağım. Camın içinde kaldıkça da bölünmekten başka çarem yok." 

Bazen tanımadığın biriyle dans etmek istersin

Bu ara çok müzikli içerik oldu ama son günlerde hayata bakışımı anlatan bu şarkıyı dinlemediyseniz dinleyin istiyorum.


Beautiful tango, take me by the hand
Beautiful tango, until you make me dance
How sweet it can be, if you make me dance
How long will it last, baby if we dance?

Come to the, come to the world
Come to the, come to the world
And baby let me show you things
'Cos time is running and we can't lose, baby come and dance we gonna make it through
'Cos we've got time
Yes we've got time

Beautiful stranger, don't want to know your name
Beautiful stranger, just want to take your hand
How sweet it can be, if you make me dance
How long will it last, baby if we dance?

Come to the place where the skin speaks
Secret words in Spanish
Where the night turns out the lights of day
For us to show some courage

So don't go, if you wanna know
Don't go, if you don't know
Don't go, if you wanna know
Don't go, don't go, don't go

Beautiful stranger, take me by the hand
Make me dance all night
I wanna take the chance
'Cos I love the way you move
And the way you
Put your hands on my hips
Are moving while you take it slow
Makes me feel like I'm on a river flow
'Cos we've got time
And yes we've got time

Beautiful stranger, I wanna lose my mind
Beautiful stranger, in the danger of your arms
Beautiful stranger, oh oh oh oh

I remember, I remember, I remember... your

Sweet music, sweet sweet music, sweet music rising... [x2]

Mart 06, 2015

Mesleğime kapı açan adam: İnternet Mahir

Beni tanıyanlar ya da internet üzerinden bir süredir takipleştiklerim iyi bilir ki ne iş yapacağıma karar vermem epey uzun zaman aldı. 

Bulaştığım her sektörden ve her işten kısa sürede soğuyordum. Eğitimim hala devam ediyordu ama herkesin "çok iyi yaaa" dediği sevgili üniversitemden diploma alınca o diplomayla nereye gidip ne yapacağım hakkında bi fikrim yoktu. 

Yazı yazmaya bayılıyor ama o işten para kazanmanın imkansız olduğunu düşünüyordum. Tabi ki fakir olmak için okumamıştım. Diplomamla zengin olmak ya da en azında harcadığım zamanın karşılığını almak istiyordum. Memlekette herkesin iş derdi vardı ve uzatmalı eğitimim artık sona yaklaşıyordu. Bari reklam yazarı olayım dedim çok da fazla ilgim olmamasına rağmen. Ne bileyim diplomam işe yarardı herhalde. 

Diploma da diploma. Onu alınca hayat cennet olacaktı. Peki hangi sektördeydi bu cennet?

Anladım ki öyle bi cennet yokmuş. Para kazanmak için istemediğim şeyleri de yapmak zorundaymışım. Öğrenciyken uzun süre yaptığım çeviri işleri asıl istediğim değildi ama yazıyla ilgili diye seviyordum. 

Edebiyatı seviyordum ama kitap okuyorum ve seviyorum diye kimse para vermezdi. Close reading diye bi teknik öğrenmiştim okulda. Hiçkimse bir metne yakın okuma yapıyorum diye para vermiyordu. 

Derken içerik işleri baş gösterdi. Fena iş değildi. Hoşuma gidiyordu. Çok hoşuma giden siteler vardı. Neden olmasındı? Onları yazan insanlardan biri de ben olabilirdim. Belki zengin ya da işine aşık olmazdım ama en hoşuma gidecek işi bulmuştum.

Çok çok uzun olmasa da zaman geçti. Kendimi geçindirecek parayı kazanmaya başladım. Mutlu sayılırdım bu işte. Derken dün İnternet Mahir diye bir adamdan haberdar oldum. 

1999 yılında ben daha bebeyken adam kişisel site açmıştı. Ne sosyal medya var ne online mecralar yaygın tabi o zamanlar. Adam çılgın kalbini ikissyou.com diye bir web sitesi üzerinden dünyaya açıyordu.

Ben o zaman 10 yaşımdayım. Evde barbi bebeklerimle oynuyor, limon ağacının yapraklarından para yapıp bankacılık oynuyor, mahalledeki benden küçük çocuğu büyücü olduğum yalanıyla kandırıyorum o sırada.

İnternet Mahir ise zaten 2 milyon bile olmayan internet kullanıcısının yarısından fazlasına sayfasını görüntületmeyi başarmış. Düşünün internet reklamcılığı, sosyal medya yöneticisi gibi mesleklerin henüz adının bile geçmediği bir zamandan bahsediyoruz. Dünyaca ünlü olmuş. İlerde okuyup iş güç sahibi olalım diye (tamam, niyeti o değil belki ama olsun) web sitesine deli deli içerikler girmiş. Şu an uzaktan aşık olduğumuz dünyaca ünlü kişileri hayran bırakmış kendine. 

İnternet Mahir bu sektörün kilometre taşlarının miladı olmayı başarmış.

Teşekkürler İnternet Mahir, olmasaydın olmazdık...

Mart 05, 2015

Ya Yasemin Mori'cim ne güzel bir kafa bu!

Daha Göksel'in şokunu atlatamamışken karşıma Yasemin Mori'nin yeni albüm haberi geldi. Eyvah, dedim. Geliyor dertler yine. Taktım kulakları ve ardından gelen bir neşe. 

Kadın iyice coşmuş. Bayılıyorum bu kadının deli deli işleyen kafasına. Martı Jonathan'ı da unutmadığı şarkısında resmen geleceğe umut dolu gözlerle bakmamızı sağlıyor.

Rengarenk zaten iç açan bir klip, sözler kural yıkmalı, alışılmışın kenarından yuvarlanmalı. Bulutların üstünde yazılmış bir şarkı. Bolca da deneysel çalışma yapılmış.

SENİ SEVİYORUM YASEMİİİİİN!


Mart 04, 2015

Göksel yine albüm yapmış. Mecbur duygular fora!

Sevgili Göksel hanfendi ne dese böyle bi insanın duyguları coşuveriyor. En azından bende böyle bir etkisi var. Hormonlar ne yana koşacağını şaşırıyor. Seks, dans ve ağlama isteklerini aynı anda uyandırıyor. Önceki albümleri de böyleydi. Gittikçe dozu artırıyor. Her hecede böyle hüngür hüngür ağlayarak dans edercesine sevişesi geliyor insanın.

Yapalım bunu!